SON 3 haftadır sivil havacılıkta kazaların en aza indirilmesi için yapılan çalışmalar bağlamında emniyet yönetimi konusunda sizleri bilgilendirmeye çalıştım. Ancak ne kadar önlem alınırsa alınsın yoğun ileri teknolojinin kullanıldığı ve insan-donanım-yazılım faktörlerinin ön planda olduğu bu faaliyetlerde azda olsa kazaların olabileceğine de dikkat çektim.
Günümüzde uçak ile seyahat tartışmasız en emniyetli ulaşım türü. Bu yıllardır böyle ve de böyle devam edecek. Faaliyetlere ilişkin kurallar, düzenlemeler hem uluslararası hem de ulusal otoriteler tarafından çok detaylı bir şekilde yapılmış durumda ve de sürekli geliştiriliyor. Her olay ya da kaza derinlemesine inceleniyor, tekrar ayni nedenlerden benzer kazalar yaşanmasın diye yeni uygulamalar geliştiriliyor.
Bugün sizlere uçak kazaları sonrasında yapılan yanlışlardan bahsedeceğim. Yapılması gerekenler kanun ile yönetmelikler ile düzenlenmiş durumda. Yetki ve sorumluluklar belli. Kimin ne yapması gerektiği de belli. Ancak uygulamaya gelince nedense bizim ülkemizde hemen bir bilgi karmaşası, karışıklığı, kirliliği başlıyor. Kısacası, konuşması gerekenler değil ilgisi olamayanlar konuşmaya, açıklama yapmaya başlıyor. Kaza incelemesi daha yeni başlamışken bazıları kendilerine göre yorumlar yapıyor, sonuçlar çıkartıyor, hatta suçlamalar da bulunuyor.
Kaza incelemesi, kazalarının önlenmesi, can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla; kazalara ait bilgilerin toplanması, kıymetlendirilmesi, kaza sebeplerinin belirlenmesi, sonucun karara bağlanması, gerekli tavsiye ve tekliflerin tespit edilmesi için yürütülen her türlü faaliyet ve işlemi kapsayan bir eylemler süreci. Bu süreç büyük uçak kazalarında birkaç yıla kadar uzayabiliyor. İncelemenin amacı belli, kaza nedeninin tam olarak belirlenmesi ile benzerinin olmaması için gerekli düzeltici önlemlerin alınması. Amaç kesinlikle kişi ve kurum suçlamak değil. Eğer kaza nedeni kasıtlı bir eylem sonucu ise bunu değerlendirmek ve gerekli işlemleri yapmak biz havacıların değil adli makamların görevi.
Kaza incelemeleri konusundaki esas düzenleme Uluslararası Sivil Havacılık Sözleşmesi’nin Hava Aracı Kaza ve Olaylarının İncelenmesi başlıklı 13 sayılı Eki (2010). Ulusal düzenlemelerimiz ise 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu (1983), 5431 sayılı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun (2005) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının (UDHB) Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (2011). Önceleri SHGM uhdesinde olan kaza araştırma-inceleme yetkisi UDHB için 2011 yılında yapılan görev düzenlemesi ile Bakanlık bünyesinde oluşturulan “Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu’na devroldu. Mevcut düzenlemeler yeterli mi? Gerekli uzman personel, tesis, ekipman yeterli mi? Bu konulara özellikle girmeyeceğim.
Şimdi yapılan yanlışlara bakalım:
- Kaza araştırma-inceleme kurulunun bağımsızlığı: Bu kurulun personeli UDHB’nın personeli. Yani sicil amirleri Bakanlıktan. Doğrudan Bakan’a bağlı olmaları bu gerçeği değiştirmez. Kazada genel olarak taraflar kim, havayolu şirketleri, SHGM (kural koyma, yetkilendirme/denetleme), DHMİ (havalimanı ve hava trafik hizmetleri). SHGM ve DHMİ Bakanlık’la ilgili kurumlar. Bu nedenle Kurul bence Bakanlığa değil Başbakanlığa bağlı daha bağımsız yapıda oluşturulmalı, bu da yetmez diyebilenler olabilir o zaman Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olması dahi düşünülebilir.
- Delillerin korunması: Kazanın gerçekleştiği Devlet delilleri korumak ve yetkisiz kişilerin müdahalelerini önlemek için gerekli tüm tedbirleri almaktan sorumlu. Yani kaza olduktan sonra, ilk olarak can emniyetine yönelik acil uygulamalar gerçekleştirilecek (arama-kurtarma, varsa yangın söndürme, vb.) sonra tüm ilgisiz kurum/kuruluş ve kişiler kaza alanında uzaklaşacak, kaza yeri (tüm kalıntılar) güvence altına alınacak. Burada dikkatimi çeken 2 önemli konu var. Birincisi, kaza yerindeki kalıntılar toplanıp detaylı inceleme için bir hangara alınmıyor, inceleme tamam denip ilgili firmaya kalıntılar bırakılıyor (sadece kazaya etken olduğu sanılanlar alınıyor). Geriye dönük bir inceleme gerekse bu imkan yok ediliyor. İkincisi ise kaza kalıntılarından alınan delil niteliğindeki ekipman, parça, vs.’nin muhafazası konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Deliller korunmak zorundadır, yetkisi olmayana gösterilemez (resmedip paylaşamazsınız).
- Delillerin açıklanması: Bu konu bizim ülkemizde hakikaten büyük problem. Kaza oluyor pilot-kule konuşmaları, uçak kokpit ses kayıtları medyada yer almaya başlıyor. Bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Bunlar delil. Kaza araştırması tamamlanan kadar paylaşılmaması lazım. Yayın içinde gerek adli gerekse araştırma makamlarının izni gerekli. Bu oluyor, nedense yapanlar hiç bir cezai işleme tabi olmuyor.
- Kazaya ilişkin bilgi aktarımı/paylaşımı: Yetkililer belli. Kurul UDHB’na bağlı. UDHB’nının açıklama yapması doğal. Ancak bizde, birçok diğer kamu kurum/kuruluş/şirket yetkisi de açıklama yapıyor, fikir beyan ediyor. Bir de havacılık uzmanı sıfatıyla – deyim yerindeyse her TV kanalında bir uzman – daha araştırma sürerken kendine göre kaza nedenini açıklıyor. Ve de ortaya inanılmaz bir bilgi kirliliği çıkıyor. Buradan bu kişilere sesleniyorum. Sizlere fikir beyan etmeyin diyemem, bu bana düşmez, ancak kaza konusu çok hassas, lütfen sabırlı olun, bekleyin, önce kaza incelemeleri belli aşamaya gelsin, yanlış bilgilendirmeler olmasın. İnsanların zaten canı yanmış, onları daha fazla sıkıntıya, strese sokmayın. Bu aşamada kaza yapan şirketin de yapması gereken çok önemli işler var (kaza geçirenlerle, yolcu yakınlarıyla ilgilenmek, yardımcı olmak gibi), özellikle kaza nedeni belli olmadan şirketleri sorgulamayın, prestijini, güvenirliliğini zora sokmayın.
Yazdıklarım yanlış anlaşılmasın, amacım kurum/kuruluşlar-şirketler ya da kişileri sorgulamak değil. İsteğim, beklentim yıllarını bu işe veren bir kişi olarak, gördükçe, yaşadıkça üzüldüğüm bu durumu birilerinin disiplin altına alması. Bu bilgi kirliliği sivil havacılığımıza da zarar verir. Bunu unutmayalım.
Kazasız günler dileğiyle, haftaya görüşmek üzere…
Yıldırım Saldıraner